Pages

22 Temmuz 2008 Salı

İyi ki geldin hayatıma...

Seninle başlar her sabah. Yüzümü seninle yıkarım ben, sen bana hayat verirsin...

Gözlerimi kısarak bakarım güneşe öğlen vakitlerinde. Bir hayale tutulurum gölgem arkamda büyürken. Güneşimde sensin, hayallerim de, gölgem de... Ben sana bakarım, sana tutulurum, sen bende büyürsün.

İkindi vakitlerinde tozlu sokaklarda kirlenirim. En yakın arkadaşım sensin kolumu omzuna atarak yüzüne kocaman gülümsediğim. Sokaklarım sensin koştuğum, düştüğüm, ismini ezberlediğim...

Ve güneşim batar akşam olunca. Hemen yeni bir sen ararım. İsmimi duyarım bir pencereden. En güzel oyunlarımı cebime koyar o bilindik sese giderim. En güzel oyunlarımda sensin. İşittiğim ses de. Ben her akşam sana gelirim, en yakın arkadaşım yanımda, en güzel oyunlarım cebimde. İçeri girer ve yüzümü seninle yıkarım sen beni öperken...

Her gece ben seni üstüme örterim. Sen kokar rüyalarım. Yorganımda sensin rüyalarımda.

Rüyalarım biter. Uyanır gece yarısı, gözlerim pencerede senin yeni güne doğmanı beklerim.

18 Temmuz 2008 Cuma

apalak çocuk zıpladı...

İçimde yanakları kırmızı mı kırmızı apalak bir çocuk...

O her zıpladığında bir çift göz düşündüğüm,

Sadece bir kişi görebildiğim.

O her zıpladığında içimde depremler oluyor,

Merkez üssü kalbim...

14 Temmuz 2008 Pazartesi

İlk iş günü için...

Bugün birçok insan için sıradan bir gündü...
Örnek verecek olursam (kendi çevremden vereyim).

Bugün İREM için sıradan bir gündü. İrem belki rüyasında gördüğü sevimli fil arkadaşının hortumuna papatya kaçması sonucu hapşırması ile belki de yalnızca çocuk olduğu için erkenden uyandı bu sabah. 2 yaşındaki bir bebeğin uyandığını ve artık onun yatağından alınması gerektiğini göstermesinin tek yolu ağlamaktır. O da ağladı hem de her sabah ağladığı gibi ağladı. 2 yaşında da olsa onun da bir standardı vardı.

ABLAM içinde bugün sıradan bir gündü. Ablam her tatil insanı gibi tatilde olmanın tadını biraz daha uyuyarak çıkarmak istiyordu. Tabi ki İrem izin verdiği sürece... İçeriden gelen "ühü" sesiyle küçük fok balığının uyandığını ve yatağından alınmasını beklediğini anladı. Ağlamalı mıydı yoksa mutlu mu olmalıydı bilemiyordu. Gerçi mutluyken de ağlanabiliyor değil mi? Neyse ablam düşünceli biriydi ve ben daha fazla uzatmayayım diye sadece mutlu oldu.

İnanamazsın ama bugün benim içinde sıradan bir gündü. Çok güneşli bir Ankara gününde ne yapılacağını bilemediğim için o çok mantıklı ve derinlemesine düşünmeyen aklımla "Bari gece geç yatayım böylece bütün bir güneşli Ankara gününü uyuyarak geçiririm la" diye yüzeysel yüzeysel düşünmüştüm dün gece. Çarklar tıkırında dönüyor ve planım gayet de başarılı bir şekilde işliyordu. Taaa ki zil çalana kadar. Aslında ilk bir kaç dakika zil çalmıyor zil benim kafamın içinde diye kendimi kandırmaya çalışsam da , gerçek şuydu ki zil çalıyordu , hem de acı acı çalıyordu.

Her sıradan Ankara sabahımda olduğu gibi kapıyı açtığımda karşımda kimlerin olacağını adım gibi biliyordum. Kapıyı açtım İrem güldü ve " ABBED" dedi, ablam ise beni uyku sersemi görmenin verdiği haz ile pis pis sırıtarak kahvaltıya çağırdı. İrem, ben ve ablam her sabahın ilk saatinde olduğu gibi kahvaltı yaptık ve geriye bana koskocaman bir güneşli Ankara günü kalmıştı. Bende günü sıradan geçmeyecek bir kişiye ( Sen oluyorsun bu kişi) bu yazıyı yazayım diye düşündüm o bazen işe yarayan bir şeyler yapabilecek olan aklımla. Böylece sıradan günümün sınırlarından zıplayıp sıradan olmayan bir güne daldım...

14 Temmuz 2008 Pazartesi DUYGU için nasıl bir gündü tam olarak bilmiyorum ama sıradan bir gün olmadığı kesin demi Duygu...

Duygu dün geceden saatini sabah 7.00 ye kurmuş ve gözlerini yeni hayatına başlamak için erkenden kapamıştı. Hayvanları çok seven Duygu rüyasında İremin arkadaşı papatyalı fil, terrier Efe, ingiliz cooker Takır, Papağan Şakir ve yaşamını Güney Amerika’da sürdüren Tembel hayvan ile mutlu dakikalar geçirirken, birden Avustralya ya özgü bir koala olan Lumpur çıktığı o okaliptüs ağacından sarkarak Duyguya " huuuuu beybi bu senin son şansın, hadi uyan artık" diye Avustralya’ca ( Avustralya’da hangi dili konuşuyor bu koalalar bilmiyorum ama) seslendi. Duygu tabiî kide bu sözlere bir anlam veremedi ama Koala Lumpurun diretmesine daha fazla dayanamayarak uyandı. İrkilmiş gözlerle saatine baktığında saatin 6.59 olduğunu gördü. Duygu da saati çalmadan uyananlardandı tıpkı Şebnem Ferah gibi.(BKZ: Saatim çalmadan uyandım bugün... Dünkü fırtına çoktan dinmiş.bla bla bla...)

Duyguda heyecan bacayı çoktan sarmıştı. Bu onun ilk iş günüydü ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu. " Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum öyleyse bende her ne yapması gerektiğini bilmeyen insan gibi ağlayayım be, ne düşünüyorum ki" dedi Duygu ve "ühü" diye ağladı. Duygu bunu bilmiyordu ama tek bir "ühü" ağlamanın en saf ve en güzel haliydi.

Duygu güne İrem gibi ağlayarak, Ablam gibi mutlu ve Benim gibi şaşkın başlamıştı.

6 Temmuz 2008 Pazar

Sadece 6 gün

Yapılacaklar listesi -8-

Koskocaman bir ayın sadece 6 günü yakışıklı olmaya kendini alıştır. Hem de bu altı gün senin belirlediğin bir altı gün değil. “Ulan bu gün yakışıklı olayım, gönül ister ki her gün olayım ama bari bu gün olayım” diyemiyorsun yani.

Öyle bir an geliyor ki daha doğrusu öyle bir altı gün geliyor ki ardışık ardışık, bu günlerde senden yakışıklısı yok. Tüm gözler senin üstünde. Sen bile şaşırıyorsun bu duruma. Daha dün sabah uykulu uykulu, kendini aynada görünce, küfürler savurarak olay yerinden uzaklaşan sendin. Çok korkmuştun hani, kafanı sokacak bir saksı arayışına girmiştin hemen devekuşu gibi. E şimdi nerden çıktı bu “buraların en büyüğü, o bir başkaaaaa. Bugs bunny bugs bunny çok yaaa şaaa” tavırları. Daha dün Slyvester gibiydin tükürüklüydün, sakardın, sıkardın, salaktın. Şimdi ne bu bir taraflarındaki yükseliş. Babandan öğrendiğin en önemli sözü unutma sakın “ daha dün Sylvester iken bu gün bir anda bugs olamazsın evlat”. Bu tehlikeli yükselişe dikkat et her zaman, insanın psikolojisini bozar bu ani döt kalkmaları.

Berbere (alınmasın şimdi erkek kuaförüne) gittiğin ve hemen akabinde gelen beş gün senin altın günlerin. Bu adamın yaptığı şey büyük bir başarı. Bunun için doğmuş bu makas adam. Bence başarı insanın az olan saçlarını çok iyi değerlendirerek yani elindekileri idareli kullanarak, vücudun tepe noktasını en olanaklı şekilde kapamak ve kaplamaktır. Başarı az olanla çok işler başarmaktır. Bunun içindir ki ne zaman bir Fikret Kuşkan’ı, efendim bir Nejat İşler’i, bir Tolga Çevik’i görsen ayakta alkışla (Her başarılı erkeğin arkasında bir berber vardır. Aslında bunların berberlerini alkışlamak gerekir ama olsun). Nerde olursan ol hiç fark etmez, sen bu adamları hele bir gör, işi gücü bırak elinle ayağınla her şekilde alkışlara boğ bunları. Herkes sana baksa da coşmaya devam et. Çünkü Onlarda senden. ( sen öyle düşün ve sevin).

Birde 6 günde bir berbere gitmeyi düşünsen iyi edersin artık. Her şeyi de ben söyleyecek değilim ya sana.

Followers

Sık kullanılanlar